Geçmişte de bu günde cemaat yapılanmalarına karşı olan biriyim. Benim bildiğim tek cemaat, cami cemaatidir.
Yirmi yılı geçen meslek hayatımda, hiçbir cemaatle, tarikatla bağım olmadı. Bir insanın aklını kiraya vermesini hiçbir zaman anlamlandıramamış biriyim.
Özellikle son on yıldır bu gün “paralel yapı” olarak tabir edilen, o dönemlerde popülaritesi oldukça yüksek olan “Gülen cemaati”, medya çalışanlarını da yanında görmek istiyordu.
Bunun için yurt dışındaki okullara geziler düzenliyor, “Türkçe Olimpiyatları”na davetiyeler gönderiyordu. Organizasyonlara katılan gazeteciler, döndüklerinde allı pullu yazılar yazılıyordu.
Ben ne yurt dışı davetlerine icabet ettim, nede bir gün Türkçe Olimpiyatlarına katıldım. O günde, bu gün söylediğim gibi, “kontrolsüz büyüyen” bu yapıyı tehlikeli buluyordum.
Neyse ki devlet, iş işten geçmeden meselenin farkına vardı. Tıpkı çıkardıkları dergilerinin adı gibi (sızıntı) devletin bütün kılcal damarlarına sızan bu yapıyı deşifre etti. "17-25 aralık darbe girişimi" sonrasında kararlı mücadele devam ediyor.
Bu gün terör örgütü kapsamına alınan cemaat, Türkiye’nin belki de en kurumsal yapısıydı. Tepede cemaat lideri prensipleri belirliyor, onun altındaki ülke sorumlusu imamları, bölge imamları, şehir imamları, kurumlardan sorumlu imamlar, organizasyonlardan sorumlu imamlar, okullardan sorumlu imamlar bu prensipler doğrultusunda hareket ederek, kesin teslimiyetle, sorgulamadan, bir üstündeki ona ne yapmasını emrediyorsa onu yapıyordu.
Okul ve öğrencilerden sorumlu imamlara bağlı olarak çalışan şakirtlerden (çömez, çırak) yaşı büyük olan ve cemaat içerisindeki teslimiyeti test edilmiş, eğitimini tamamlamış olanlar “abi” ve “abla” oluyorlar, onlarda şakirtlerle ilgileniyorlardı. Bu faaliyetlerini gizli değil aşikar yapıyorlar, hatta ev ev dolaşıyorlar, sohbetler düzenliyorlar, ailelerden çocuklarını iyi bir eğitim verme, ders çalıştırma vaadiyle, cemaate yönlendiriyorlardı. Cemaatin insan kaynağını sağlamada bu “abi” ve “ablaların” önemi büyüktü.
Devlet terörle mücadele kapsamında tabi ki bu “abi” ve “ablalara” da yönelecekti ve öylede oldu. Erzurum’da son yapılan operasyonda, temiz dimağları amaçları doğrultusunda yönlendiren “ablalar” da göz altına alınarak sorgulandı.
Operasyonlar kapsamında Türkiye genelinde göz altına alınan, örgütün önemli faaliyetlerini yürüten ve yapı içerisinde “abla” olarak tabir edilen kadınların bir çoğunun hamile olduğu ortaya çıktı. Erzurum’da gözaltına alınan iki ablanın da hamile olduğu öğrenildi.
Bu bir tesadüf mü?
Devletin, “paralel devlet” yapılanmasına yönelik operasyonları, şu an örgütün özellikle gelir kaynaklarına karşı yapılıyor. Bu noktada eğitim ayağı önemli bir yer tutuyor. Bu kapsamda “abla” olarak tabir edilen kadınların gözaltına alınabileceği ve hatta tutuklanabilecekleri ihtimaline karşı, örgütün aylar öncesinden evli olan ablalara “hamile kalın” talimatı verdiği iddia ediliyor.
Örgüt bu yolla, yargı karşısına çıkacak kadın elemanlarını mağdur göstermeyi, hâkimleri etkilemeyi ve böylece tutuklu yargılama kararları yerine, adli kontrolle serbest bırakılmalarını sağlamayı amaçlıyor.
Ayrıca “devlet hamile kadınlara zulmediyor” algısının oluşturulması hedefleniyor.
Eğer bu iddialar gerçekten doğruysa; bütün yaşananlara, operasyonlar sonrasında ortaya çıkan gerçeklere rağmen, sorgulamadan, tam teslim olan, talimatla hamile kalan ablalar, gerçekten Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylediği gibi, şeyhlerinin “cennet” vaadine inanmış, kandırılmış Haşhaşilere benzemiyor mu?
“Haşhaşiler” dendiğinde ilk aklıma gelen “cennet vaadi”. Hasan Sabbah müritlerine “bizimle olursan, öldükten sonra cennete gideceksin” vaadi yanında “dünyada” da bunun olabileceğine inandırmamış mıydı?
Fedailerine önce haşhaş verip muhakeme gücünü elinden alıyor, sonra yine haşhaşla tütsülenmiş dar bir yoldan geçiriyor, gördüklerine inanması için afyonla hazırlanan mürit, yolun sonunda, her çeşit güzel kız ve oğlanın beklediği, çiçeklerle bezeli, mis gibi kokuların geldiği bir bahçede gözünü açıyordu. Burayı “cennet” sanıyordu. Tekrar haşhaşla uyutulup, odalarına götürülüyorlardı. Doğal olarak şeyhlerinin verdiği bu hediyeye bir daha mazhar olabilmek için, Hasan Sabbah ne derseonu yapmaya can atıyorlardı.
Tıpkı bu gün örgüt liderinin “hizmet” ediyorsunuz. Bunun sonunda “cennet” sizin olacak vaadiyle kandırdığı şakirtler, abiler, ablalar gibi…
13.05.2016 08:41:35