Tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet vurgusu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu vatan kolay kolay elde edilmedi. Çok şehit verdik. 780 bin kilometrekarelik bu vatan toprakları üzerinde kimse hesabı girmesin, faturasını ve bedelini çok ağır öderler, ödüyorlar” ifadelerini kullandı.
Türkiye’nin yeni güvenlik konseptine ilişkin konuşan Erdoğan, “Artık tehditlerin kapımıza dayanmasını, canımızı acıtmasını beklemeyeceğiz. İçeride ve dışarıda hangi tehdit söz konusu olursa olsun biz üzerine gideceğiz. Sorunları kaynağında çözeceğiz, kapıya geldikten sonra değil. Buradaki güvenlik kavramı sadece asayişi, sınırların korunmasını kapsamıyor. Savunmadan emniyete, adaletten sağlığa, ekonomiden ulaşıma, enerjiden eğitime, bilişimden şehirleşmeye her konu yeni güvenlik konseptimizin içindedir. Biliyoruz ki günümüzde tüm hızı ile süren küresel mücadele her alana sirayet etmiştir. Sınır güvenliğinizi istediğiniz kadar iyi sağlayın ekonominizi güvenceye alamamışsanız o sınırlar kendi kendini tehdit ederek çöker. Siz istediğiniz kadar en modern teknolojileri kullanarak mükemmel bir asayiş düzeni kurun, enerji güvenliğinizi sağlayamamışsanız hiçbiri bir şeye yaramaz. Ülkemizin yeni güvenlik konsepti tüm alanları kapsamakla birlikte mutlaka önceliklerimiz olacaktır ve vardır. Terörle mücadele bu önceliklerin başında geliyor” diye konuştu.
“Biz Türkiye olarak gidip oraya yerleşecek değiliz”
Türkiye’nin terörle mücadelesinin sadece kendi toprakları ile sınırlı olmadığını, terörizmin sınır aşan özelliği sebebi ile Türkiye’nin mücadelesinin de geniş bir alanda sürdüğünü kaydeden Erdoğan “Suriye ve Irak’ta yürüttüğümüz operasyonlar bu ülkelerin topraklarına göz dikmemizden kaynaklanmıyor. Ülkemize yönelik terör tehditlerinin kaynakları bu ülkelerde olduğu için Suriye’de ve Irak’ta askeri varlık bulunduruyoruz. Sabrettik, hiç bulaşmadık. Ama ne zaman ki Gaziantep’teki kına töreninde 56 vatandaşımız canlı bomba ile şehit edildikten sonra ‘artık beklemek yok gireceğiz’ dedik. Ertesi günden itibaren ÖSO ile Cerablus’a girdik. Bir anda DEAŞ oraları terk etmeye başladı. Onunla kalmadık, ardında Rai’den girdik. Rai’den DEAŞ ayrıldı. Fakat bizim başından itibaren söylediğimiz bir şey var, Batılılara söyledik, hepsine söyledik, başta Amerika olmak üzere hepsine söyledik, terörden arındırılmış kuzeyde bir bölge dedik. Buna ‘güzel, doğru söylüyorsunuz’ dediler ama hiçbir zaman bizimle hareket etmediler. Ne zaman ki biz girdik ‘oturalım, konuşalım’ demeye başladılar. Biz şu anda El Bab’a dayandık, El Bab’ı batıdan kuşattık. Yetmez. Biz oradan Mümbiç’e doğru gideceğiz. Çok meraklı olduğumuz için değil, ‘Mümbiç’te PYD-YPG var, onlar da orayı terk etsin’ dedik. ‘Gidecek’ dediler. Şu ana kadar bir miktar gittiğini söylüyorlar. Biz PYD-YPG’nin orayı boşaltmasını istiyoruz. Çünkü o topraklar bu terör örgütlerinin toprakları değil, Arapların toprakları. Oraya gelsin Araplar yerleşsin. Biz Türkiye olarak gidip oraya yerleşecek değiliz. DEAŞ ile mücadelede samimi misiniz, Rakka’ya mı müdahale edelim diyorsunuz? Gelin Rakka’ya beraber müdahale edelim. Rakka’ya YPG-PYD ile değil, onlar terör örgütü, ne işin var senin terör örgütü ile. Türkiye ile koalisyon güçleri biz beraber bu işi yapamıyorsak, orada 2 bin DEAŞ’lıyı söküp atamıyorsak yazıklar olsun bize, nasıl devletiz biz? Şimdi bekliyoruz. Temenni ederim ki bu konuda bir birliktelik olur ve Rakka’yı da DEAŞ terör örgütünden temizleriz. Böylece güneyimizden bir terör tehdidini almak istemiyoruz. Aynı şey Irak’ta. Musul… Musul’un kuzeyinde Telafer ve Sincar. PKK şimdi Kandil’in yanında yeni bir adım daha atıyor, Sincar’ı da kendisi için aynen Kandil gibi bir terör bölgesi yapmak istiyor. Sincar dağlarından bize saldırı gibi bir havası var. Onlara bunu da yar etmeyeceğiz, hesabını onlara soracağız. Orada da koalisyon güçlerine gerekeni söyledik. Gelin beraber çalışalım, burayı temizleyelim. ‘Peki’ diyorlar, şu anda askerimiz en üst düzeyde görüşmeleri sürdürüyor, biz de bunların takibini yapıyoruz. Ülkemizde pek çok canlı bomba saldırısı gerçekleştiren DEAŞ gücünü Suriye’den ve Irak’tan alıyor. 30 yılı aşkın bir süredir ülkemizde kanlı eylemler yapan PKK terör örgütünün üsleri Irak ve Suriye’de. Kandil’deki PKK üslerini Irak devleti yok etti de biz mi engel olduk. Ben önceki dönemde Maliki’ye ‘Sayın Maliki, Kandil’e müdahale eden’ dedim. ‘Bizim gücümüz yok’ dedi. ‘Eğer siz etmiyorsanız biz ederiz’ dedik. ‘Edin’ dediler, biz bu defa Kandil’e müdahale ederken acaba birileri izin verecek mi diye bakmadık. Uçaklarımızı kaldırdık Kandil’e müdahale yaptık. Bugün de yaparız, yarın da yaparız. Bize tehdit oluşturuyor da onun için. Sincar aynı şekilde. Telafer… Çözülmesi lazım. Çözülmezse Telafer de bizim için sıkıntılı bir yer. Orada aslında 400 bin Türkmen var. Yarısı Şia, yarısı Sünni ayrı bir mesele ama şu anda öyle bir tehdit sebebi ile boşalma var ki 6 bine düştü. Buraları bizim kontrol altına alıp buraların sahiplerini buralara döndürüp iskan etmemiz lazım. Şimdi Şengal’de benzer bir çaba içinde olan PKK’nın önünü Irak devleti kesti de biz mi mani olduk. Suriye devleti kendi toprakları içinde cirit atan PKK’nın uzantısı PYD-YPG, DEAŞ’ı tepeledi de biz mi elini tuttuk. Ne PKK ile ne DEAŞ ile baş edemeyen bu ülkelerde göz göre göre mezhep çatışması fitili ateşlenirken biz nasıl burada rahatça oturabiliriz. Sorunun kapımıza dayanmasını, canımızı yakmasını beklemeyeceğiz. Öyleyse PKK, DEAŞ, mezhep çatışması tehdidini kaynağında önlemek için ne gerekiyorsa yapacağız. Suriye’de terörden arındırılmış güvenli bölge oluşturma çabamızın önüne kimse geçemez. Ne yapıp edip Suriye sınırımızı tüm terör örgütlerine karşı güvenli hale getireceğiz. Irak’taki terör ve mezhep çatışması tehditleri konusunda da aynı şekilde askeri güç destekli aktif politika izlemeye devam edeceğiz. Kendi ülkesinde egemenliğini tesis edemeyen, topraklarına hakim olamayan, terör örgütlerinin canımıza acıtmasına mani olamayan hükümetlerin Türkiye’yi eleştirmeye hakları yoktur. Türkiye vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak için ne gerekiyorsa onu yapmaktan imtina etmeyecektir” şeklinde konuştu.
“Bu mesele bizim için öncelikle bir beka meselesidir”
Suriye ve Irak meselesinin Türkiye için bir beka meselesi olduğunu kaydeden Erdoğan, “Bölgemizde yoğun bir askeri ve siyasi etkinlik içinde olan güçlere verdiğimiz mesajı burada bir kez daha tekrarlıyorum, ekranları başında bizi izleyen milletimize de sesleniyorum, Suriye ve Irak konusu Türkiye için enerji meselesi değildir, siyasi etkinlik alanını genişletme meselesi değildir, keyfe keder bir mesele hiç değildir. Bu mesele bizim için öncelikle bir beka meselesidir. Suriye ve Irak kaynaklı tehditleri çözmeden 2023 hedeflerimize ulaşma imkanımız bulunmuyor. Aynı zamanda bu mesele bizim için bir insani meseledir. Her iki ülke halkı ile bin yıllık kardeşlik hukukumuz var. Suriye’de Irak’ta çatışmalar başladığında oradaki insanlar hemen Türkiye’ye yöneldiler. Bu 3 milyon nereden geldi? 2 milyon 700 bini Suriye’den, 300 bini Irak’tan geldi. Niye buraya geldiler de başka bir yere gitmediler? Batı ‘10-20-30 bin alırım’ diyor. Türkiye 33 milyon aldı. Parasal bütün harcamaları yapan Türkiye. Ne verdin şu ana kadar? Ciddi bir şey ortada yok. Tıpkı geçmişte Balkan ülkelerinden Kafkasya’dan olduğu gibi güney komşularımızdan milyonlarca mazlumu bir kardeşin bir kardeşe olan hissiyatı ile bağrımıza bastığımız gibi. Bu millet büyük bir millet. Bu millet elindeki ekmeğini kalkıp kardeşi ile ikiye bölen, bir tas çorbasını kardeşi ile beraber yudumlayan bir millet. İşte bunu 15 Temmuz gecesinde gördük. Tüm insanlığa o gece benim milletim bir ders verdi. Bu ders bir demokrasi dersiydi. Bu dersi verirken kimseden iane beklemedi. ‘Ben Allah için yürüyorum, ben şehadete yürüyorum’ dedi. ülkemizin bu alicenaplığı da meselenin kökünden çözümü için uğraşmamıza engel değildir. Tam tersi kardeşlerimizi yuvalarına kavuşturma çabalarımızı destekleyen bir husustur. Bu durum aynı zamanda yeni güvenlik konseptimizin kendimizle birlikte kardeşlerimizin de huzurunu kapsadığını gösteriyor. Öyle ya yanı başınızda yangın varken siz kendinizi nasıl güvencede hissedebilirsiniz? Hem kardeşlerimizin hem kendimizin güvenliğini sağlayana kadar Suriye’de ve Irak’ta aktif politika izlemeyi sürdürmek mecburiyetindeyiz” ifadelerini kullandı.
“TSK’nın içinde, Polis Teşkilatımızın içinde, yargının içinde hala bunlar var”
FETÖ’nün hala devlet kurumları içinde olduğunun altını çizen Erdoğan, “Çevremizdeki tehditlerle mücadele ederken, bunların içimizdeki araçlarına ve uzantılarına karşı gereken her tedbiri alacağız. 17-25 Aralık polis yargı darbe girişimi sonrasında aldığımız tedbirlerin faydasını 15 Temmuz darbe girişiminde gördük. Aradan geçen 2.5 yılda tüm eksiklerine rağmen o tedbirleri almamış olsaydık 15 Temmuz gecesini çok daha kanlı, tehlikeli geçirirdik. Türk milleti ülkesini ve devletini bu ihanet şebekesine elbette teslim etmezdi. Ama bugün 248 şehidimiz yerine belki 248 bin, 2.5 milyon şehitten söz ediyor olurduk. Devletin bu ihanet çetesinden tamamen temizlenmediğini biliyoruz. Çok açık söylüyorum, hala TSK’nın içinde, Polis Teşkilatımızın içinde, yargının içinde hala bunlar var, devletin çeşitli kurumlarının içinde hala bunlar var. Bunu bilmenizi istiyorum. Sorumluluk makamında olan bir Cumhurbaşkanınız olarak söylüyorum. Çünkü bu ülke bizim, bu millet bizim. Ne ülkeyi bunlara yedireceğiz ne bu milleti bunlara ezdireceğiz. Gereği ne ise bunu yapacağız. Çünkü ecdat bize bunların mantalitesi içinde bir ülke devretmedi. Tweet'lerinden duymuşsunuzdur ‘o bize şah damarından daha yakın’ diyor. Sizin şu anda okuduğunuz okuldan geçen birisi bunu diyor. Şu hale bak. Bu ifade o kadar tehlikeli bir ifade ki, kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz buyuruyor; ‘Size şah damarınızdan daha yakınım’ diyor. Bunun dışında hiçbir güç bize şah damarından daha yakın olamaz. Bu ifadeyi kullanmak küfürdür, şirktir. Nerelere oturtuyorlar, nasıl bir bakış bu, nasıl bir beyin yıkama bu? Her şeyi yalan, riya, ikiyüzlülük üzerine, her şeyi gizlilik üzerine kurulu böyle bir şer çetesi ile mücadelenin kolay olmadığı ortadadır. Bununla birlikte FETÖ’nün devlet içindeki operasyonel gücünü önemli ölçüde kırdığımızı düşünüyorum. Silahlı Kuvvetlerimiz. Emniyet Teşkilatımız, Adliye Teşkilatımız, Milli Eğitim ve diğer kurumlarımız tüm kamu kurumlarımız gerçekleştirilen açığa alma ve ihraçlarla en azından tespit edilen örgüt üyeleri pasifize edildi. Bunların örgüt içinde belirle pozisyonlarda bulunanları tutuklanarak etkisiz hale getirildi. PKK’nın ve diğer terör örgütlerinin devlet içindeki elemanları da birer birer tespit edilip gereken muameleye tabi tutuluyor. Dokunulmazlık tahtında milletvekillerinden tutunuz belediye başkanlarına varana kadar terör örgütlerine malzeme olanlar, malzeme taşıyanlar bunun bedelini ödüyorlar. Aynı mücadele iş dünyasında STK içinde, uluslararası düzeyde de sürdürülüyor. Türkiye’nin terör örgütleri ile mücadelesi son terörist etkisiz hale getirene kadar devam edecektir. Bu mücadele olağanüstü hal bittikten sonra da sürecektir. Terör örgütleri ile yürüttüğümüz mücadelenin siyasisi iradesini biz temsil ediyoruz, sahadaki sorumluları da siz olacaksınız. Sizler bu iradeye sahip çıkmazsanız siyasi irade tek başına neticeye ulaşamaz. Görevinizin, sorumluluğunuzun ağır olduğunu biliyorum ama ben sizlere inanıyorum, güveniyorum” dedi.