Cengiz YAVİLİOĞLU Yazdı...
15 Temmuz askeri darbe girişiminin bir diğer önemli ayağı ekonomik kriz senaryosuydu. Ancak her iki girişimde milletimizin topyekün karşı durmasıyla akamate uğratıldı. Şok etkisi atlatıldı, siyasi ve ekonomik alanda hızlı bir şekilde normalleşme sürecine girildi.
Darbe girişiminin hemen ardından uluslararası derecelendirme kuruluşları harekete geçti. Önce Moody’s Türkiye’yi izlemeye aldığını duyurdu. 2013 yılından bu yana Hazine’nin anlaşmalı reyting kuruluşları arasında yer almayan Standard&Poor’sTürkiye’nin uzun vadeli yabancı para cinsinden tahvillerine verdiği notunu bir kademe düşürdü ve not görünümünü negatife çevirdi. Fitch ise ulusal para cinsinden uzun vadeli kredi notunu aşağı doğru çekti. Yöntem değişikliğine giden Fitch’in bu hamlesi Türkiye’nin de içinde olduğu 23 ülke için yapılmış olup, yabancı para birimi cinsinden notları kapsamadığından fazla bir sorun teşkil etmiyor.
Standard&Poor’s’un aceleyle Türkiye’nin kredi notunda indirime gitmesi piyasalar tarafından ekonomik olmaktan çok siyasi niteliği ağır basan bir hamle olarak görüldü. Söz konusu derecelendirme kuruluşuyla Türkiye’nin 2013’den buyana anlaşması olmaması ve S&P’nin Türkiye notunun zaten “yatırım yapılabilir” seviyesinin altında (spekülatif) olması nedeniyle bu not indirimi piyasaları fazlaca etkilemedi.
Darbe girişiminden sonraki hafta Türkiye’den bir miktar sıcak para çıkışı oldu. Tahvil ve hisse senetleri üzerinden gerçekleşen 460 milyon dolar civarındaki çıkış piyasanın büyüklüğüne göre hem küçüktü, hem de piyasalarda kısa sürede sağlanan normalleşme çerçevesinde süreklilik kazanmadı. Yabancı tarafından yaşanan dövize yönelme hamlesi, yerleşiklerin döviz satışlarıyla önemli ölçüde dengelendi. Yerleşiklerin bu hamlesi Merkez Bankası rezervlerindeki kaybı da azalttı.
15 Temmuz sonrasında finansal piyasaların etkin çalışmasını sağlayacak tedbirler hızlı bir şekilde devreye konuldu. Merkez bankasının 17 Temmuzda açıkladığı önlemler piyasada panik oluşmasını engelledi. Aynı gün Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in uluslararası finans kuruluşlarıyla bir telekonferans görüşmesi gerçekleştirmesi de oldukça etkili oldu. Merkez Bankası süreç içerisinde bazı karşılıkları serbest bırakarak ve gerektiğinde sınırsız likidite sağlayacağını açıklayarak piyasaları rahatlattı.
Ekonomi yönetimi, Orta Vadeli Program’da bir değişiklik olmayacağına, mevcut hedeflerin korunduğuna yönelik net mesajlar verdiler. Bu mesajlar Kalkınma Bakanlığı yetkililerinin Moody’s firması ile yaptıkları görüşmede de açık bir biçimde verildi ve olumlu yansımaları oldu.
İç talebin ve ihracatın yavaşlamasının piyasadaki nakit sıkışıklığını artırması üzerine TCMB bankalara yönelik likidite imkânlarını genişletirken, Maliye tarafında da vergi barışı uygulaması çerçevesinde 90 milyar TL’lik vergi borcu ile 72 milyar TL’lik SGK prim borcun yeniden yapılandırılması Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülerek Genel Kurula gönderildi. Bu uygulamalar başta KOBİ’ler olmak üzere öz kaynakları sınırlı olan birçok girişimcinin rahat nefes almalarını sağladı.
Yine Emlak Konut çatısı altında toplanan konut projeleri kapsamında durgun bir dönemden geçen inşaat sektörünün canlandırılması hedeflenmektedir.
Alına tedbirler kısa sürede olumlu sonuçlar verdi…
Türkiye bu işgal girişimini bastırdıktan sonra hızla siyasi ve ekonomik istikrarı onarma çabası göstermiş ve bu konuda önemli mesafeler alınmıştır. Alınan önlemler sonucunda makroekonomik göstergeler kısa bir sürede toparlanma sürecine girmiştir. Menfur girişimden 10 gün geçtikten sonra döviz kurundaki olağanüstü artışların önemli bir kısmı geri alınmış; Borsadaki kayıpların yarıya yakını telafi edilmiş ve kredi faizlerindeki artışlar durdurulmuştu.
Ülkedeki alt ve orta sınıfların darbe girişimine karşı tavizsiz ve net duruşu diğer kesimleri de etkilemiş, gecikerek de olsa, büyük sermaye grupları dahil, bu kesimler de rasyonel davranarak sürece destek vermeye başlamışlardır. Bu da büyük toplumsal uzlaşı için etkin bir zemin oluşturmuştur. Bütün bunların yansıması olarak Ekonomik Güven Endeksi bir önceki aya göre %14,9 artış göstermiştir.
Mali disiplinin devam etmesi ve finans kesiminin özkaynak yeterliliğinin yüksek olması ekonominin sağlam temeller üzerinde olduğunu göstermektedir.
Rusya ile bozulan ilişkilerin hızlı bir şekilde onarım sürecine girmesi konusunda gerekli adımlar atılmaktadır. Bu normalleşme sürecinin siyasi ve ekonomik yansımaları kısa sürede fark edilecektir. Ekonomik anlamda bu iyileşmenin en fazla etkileyeceği sektör turizm olacaktır.
Yaşanan olumsuzluklar reel sektör yatırım planlarında önemi bir sapma oluşturmamıştır. İhracat siparişlerinde artışlar yeniden başlamıştır. Kamu öncülüğündeki büyük alt yapı projeleri aksamadan devam etmektedir.
FED’in faiz artırımına gitmemesi de ülkeden kısa vadeli sermaye çıkışlarını caydırıcı etki yapacaktır. Aralık ayına kadar FED kanadından faiz artırım kararının çıkmayacağına ilişkin beklentiler de bu bağlamda Türkiye’nin dış finansman açısından elini rahatlatacaktır.
Darbe girişimi öncesinde ülke risk primi olarak görülen CDS primi 225’e kadar gerilemişti. Darbe girişimiyle birlikte hızla yükselen risk pirimi siyasal ve ekonomik göstergelerdeki iyileşmeye paralel olarak düşmeye başlamıştır. Bu göstergedeki iyileşme reyting kuruluşlarının kredi notlarına olumlu yansıyacaktır. Bu olumlu atmosferin devam etmesi halinde derecelendirme kuruluşlarının not indirimi yapmalarına kaynaklık edebilecek bir gerekçeleri kalmayacaktır.
Ekonomik istikrar açısından en önemli risk unsuru dış finansmana olan bağımlılıktır. Cari açık dahil edildiğinde 2016 yılı için toplamda 200 milyar dolar civarında dış finansman ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Ancak bankaların döviz varlıkları, yabancı para mevduatları, reel sektörün ticari alacakları düşünüldüğünde bu rakam kaygı verecek bir düzeye tekabül etmemektedir. Siyasi istikrar açısından yurtdışındaki görüntüyü olumsuz etkileyen husus darbe teşebbüsünün etkileriyle ve alınan tedbirlerle ilgilidir. Bunların da hızlı bir şekilde düzeltileceğine olan güven oluşmuş durumdadır.
Yurtiçinde bu ağır travma sonucu hızlı bir toparlanma yaşanırken, uluslararası arenada Türkiye ile ilgili olarak maksatlı bir şekilde oluşturulmak istenen olumsuz algıyı tersine çevirecek adımlar da hızlı bir şekilde atılmaktadır.
Küresel ölçekte gelişmekte olan ülkelere bakış açısının şu aşamada pozitif olduğu görülmektedir. Bu lehte durumdan yararlanarak özellikle ekonomi yönetiminin uluslararası piyasaları doğru ve etkin bir biçimde bilgilendirme mekanizmalarını (Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu gibi) canlı tutmaları önem arzetmektedir. TCMB, SPK, BDDK gibi kuruluşların piyasaya doğru sinyaller göndermeleri de son derece önemlidir.
Gelinen noktada ülke olarak büyük bir badire atlatılmış; siyasi, toplumsal ve ekonomik yeniden yapılanma için önemli bir fırsat ele geçirilmiştir. Bu yeniden yapılanma sürecinin, etkin yönetilmesi halinde, birçok ülke için örnek teşkil etmesi mümkündür.
03.08.2016 10:28:44