Türklerin, Malazgirt meydan muharebesinden yıllar önce, Anadolu içlerine gaza akınları tertip ettiklerini anlatan Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “Bu akınlarda, Anadolu’nun, Türklerin yerleşmesine uygun ve zenginliklere sahip olduğu tespit edildi. Selçuklu Türklerinin Anadolu’ya yaptığı bu akınlar, Bizans Devletini telaşlandırdı. Doğu sınırındaki olayları dikkatle takip eden Bizanslı idareciler, gittikçe büyüyen tehlikeye karşı tedbir almaya başladılar” dedi.
Bizans İmparatorluğu, Türkleri savaş meydanında dize getirmenin ne kadar zor bir iş olduğunu anladı
Selçukluların 1040 yılında Gaznelilere karşı kazandıkları Dandanakan savaşından hemen sonra devletlerini kurduğunu söyleyen Doç. Dr. Savaş Eğilmez, “Türkler kısa zamanda bugün İran sınırları içinde önemli bir bölge olan Horasan’da ve civarında egemenliklerini kabul ettirdiler. Ardından süratle fetihlere başladılar. Onları fethetmeyi planladıkları bölgeler içinde Anadolu’da bulunmakta idi. İşte bu topraklar Bizans İmparatorluğu ile Selçuklu Devleti’ni karşı karşıya getirecekti.
Aslında ufak tefek çarpışmalar ve akınlar bir yana bırakılırsa, her iki taraf ilk ciddi karşılaşmasını 1048 yılında Pasinler Ovası’nda yaptı. Türkler bu savaşta Bizans ordusunu mağlup etti. Selçukluların başında bulunan Sultan Tuğrul Bey ile antlaşma imzalamak zorunda kalan Bizans İmparatorluğu, yeni gelenleri savaş meydanında dize getirmenin ne kadar zor bir iş olduğunun farkına varmış oldu. Bundan sonra Bizansın bütün önceliği Türkleri Anadolu’dan sürüp atmak olacaktı. İşte Malazgirt Savaşı, Anadolu üzerinden gerçekleştirilen bu mücadelenin en önemli parçası olarak ortaya çıkmıştır” diye konuştu.
Doğu Sınırlarımızda Büyük Bir İslam Tehlikesi Belirmiştir. Bu Tehlikeyi Büyümeden Ortadan Kaldırmalıyız.
Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in (Romen Diyojen) tahta çıkışından, 1071 yılına kadar her yıl Türklere karşı sefere çıktığını kaydeden Doç. Dr. Savaş Eğilmez, açıklamasını şöyle sürdürdü; “ Bu seferlerle, Bizans ordusunun muharebe kabiliyeti ve tecrübesi arttırılıp, disiplinli olması sağlandı.
1071’de Şii-Fatımi Devletinin, İslam ülkeleri ve Abbasi Halifeliği için tehlike arz etmesi üzerine, Mısır Seferine çıkan Selçuklu Sultanı Alp Arslan, Suriye’de bulunuyordu. Türklerin Suriye topraklarındaki harekâtını haber alan Bizans İmparatoru Diogenes, doğuya hareket etti. Hareketinden önce verdiği nutukta azmini şöyle belirtiyordu: “Doğu hudutlarımızda büyük bir İslam tehlikesi belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden ortadan kaldırmalıyız ve ben bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya gidiyorum.”
Bizans İmparatoru Sultan Alp Arslan’a gönderdiği mektubundan Malazgirt, Ahlat, Erciş şehirlerinin Bizans’a bırakılmasını istiyor, aksi takdirde büyük bir ordu ile bu yerleri geri almak için harekete geçeceğini bildiriyordu.
İmparatorunun bu tehdit dolu mesajına kızan Sultan “İşte biz hazırız, geleceği varsa gelsin ve bizden alacağı varsa alsın!” diyerek hükümdarın taleplerini reddederek, Bizans elçisini geri yolladı ve imparatorun büyük bir ordu ile Erzurum’a ilerlemekte olduğunu haber alınca, Mısır seferinden vazgeçerek süratle geri döndü.
Ortaçağın en büyük ordularından biri
Bizans İmparatoru Romanos Diogenes. 13 Mart 1071 günü 100.000 ile 200.000 kişi arasında tahmin ettiğimiz, büyük bir ordu ile İstanbul’dan harekete geçmişti. İslâm kaynakları bu ordunun, sayısı hakkında 600.000’e varan rakamlar veriyorlarsa da bunların abartılı olduğu anlaşılıyor. Bizans ordusunun ağırlıklarını 2400 araba taşıyordu. Savaş aletleri arasında 1200 asker tarafından çekilen ve 10 kantar (1 kantar 5600 kilo) taş atabilen bir mancınık da dikkati çekmekteydi.
Bizansın planı bütün islam dünyasını ele geçirmekti
Bütün kaynaklarını seferber ederek hazırladığı ordusuna çok güvenen Diogenes, Bizanslılara büyük zaferle dönmeyi vaad ediyordu. İmparator, yalnız Anadolu’yu elinde bulundurmak ve Türkleri yok etmek değil, bütün İslam ülkelerini ele geçirmeyi planlıyordu.
Sultan Alp Arslan hızla Ahlat yönüne ilerlerken, karakulakları (casus) vasıtalarıyla da Bizanslılara, Türklerin Rey’e çekildiği haberlerini yaymakta idi. 24 Ağustos 1071 Çarşamba günü Malazgirt yakınlarına ulaştı. Bizans ordusu ile Selçuklu ordusu arasında Rahve Ovası bulunuyordu ve artık her iki ordu da birbirini görebilecek kadar yakındılar.
Bütün İslam dünyası Türklerin zaferi için dua ediyordu
Abbasi Halifesi, camilerde Cuma hutbesinde Alp Arslan ve ordusunun muzaffer olması için okunacak hutbe metni gönderdi.
Bizansın Kibri
Sultan Alp Arslan savaştan hemen önce İmparatora elçilerini gönderdi. Sultan, Bizans İmparatoru Romanos Diogenes'e şu teklifte bulundu, "Ülkene geri dön, eğer barış arzu ediyorsan bunu, Halife aracılığıyla yaparız, aksi taktirde biz azmimizle Yüce Allah'a içtenlikle bağlıyız ve işi ona bırakırız." Yapılan görüşmede imparator sultanın talebini dikkate almadığı gibi Selçukluları ve Alp Arslan'ı önemsemediğini göstererek elçilik heyetini aşağılayan davranışlarda bulundu, alaycı bir ifade ile Isfahan mı iyidir yoksa Hemedan mı? dedi. Selçuklu elçisi "Isfahan" diyerek cevap verdi. İmparator, "Hemedan'm soğuk olduğunu haber aldık, biz İsfahan'da kışlayacağız, hayvanlarımız da Hemedan'da kışlar." deyince Selçuklu elçisi, "Hayvanlarınız Hemedan'da kışlayabilir; fakat sizlerin nerede kışlayacağınızı bilemem." şeklinde oldukça manidar bir karşılık verdi. İmparator, "Ben bu duruma pek çok. para sarf ederek ve çok asker toplayarak geldim. Şimdi bu üstün durumu elde etmişken bundan nasıl vazgeçebilirim, çok geç! Barış ancak Rey'de yapılabilir. Ben de İslâm ülkelerine kendi ülkem gibi hâkim olmadan geri dönmem/' diyerek sulh kapısını kapattı
Savaşın cuma günü olmasına karar verildi
Selçuklu Sultanı Alp Arslan, alim ve devlet adamlarının tavsiyesiyle, muharebeyi Cuma günü yapmayı tercih etti. 26 Ağustos Cuma günü askerlerini toplayan Alp Arslan, beyazlar giydi. Selçuklu ordusunun Malazgirt Savaşı’nda 40.000-50.000 kişilik bir kuvvete sahip olduğu tahmin ediliyor
Savaşların Sonucunu Orduların Sayısı Değil, Bu Orduları Sevk ve İdare Eden Komutanların Kişilikleri, Yetenekleri, Stratejileri ve Taktikleri Belirler
Cuma namazından sonra başlayan muharebede Sultan Alp Arslan, kusursuz bir savaş taktiği uyguladı. Türk ordusu hilal şeklinde yayıldı. Muharebenin başlamasından iki saat sonra, Peçenek ve Uz Türkleri, Bizanslılardan ayrılıp, Türk Sultanına tabi oldular.
Öğle vaktinden akşama kadar ve hatta geceye dek süren bir meydan savaşı sonunda Bizans ordusu yenilmekten kurtulamadı. Selçuklu kuvvetlerinin eline olağanüstü miktarda ganimet geçti.
İmparatoru sıradan bir Selçuklu askeri ele geçirmişti. Aslında savaştan önce Vezir Nizâmü’l-Mülk'ün orduyu teftişi sırasında bu askeri çelimsiz ve zayıf göründüğü için Malazgirt'te savaşacak ordudan çıkartılmıştı, ancak Emîr Gevherâyin, görünüşüne aldanılmaması gerektiğini ve bu adamın çok iyi bir asker olduğunu ifade edince Nizâmü’l-Mülk, "Kim bilir belki de Bizans İmparatorunu tutsak olarak bize getirir" diyerek latife etmişti. Fakat netice, Gevherâyin'i haklı çıkartmıştı.
Zaferden Sonra 15 Yıl İçinde Anadolu’nun Önemli Bir Kısmı Ele Geçirildi
Türklerin yeni yurt edinmesini sağlayan Malazgirt Zaferinden sonra, on beş yıl içinde, Anadolu ele geçirildi. Bu zaferle, Anadolu’nun tapusu, Türklerin eline geçti. İslam ile müşerref olan Türklerin açık denizlere ulaşmaları Selçuklular zamanıdır. Ve Malazgirt savaşı bu genişlemede çok önemli ve kilit noktalardan biridir. Bugün 952. yaşını dolduran Malazgirt Zaferi, sadece Türk tarihine değil, İslam ve dünya tarihine de yön vermiştir. Bu zaferle kendini iyice sağlama alan Selçuklu Türkleri, İslam sınırlarını genişletmekle yetinmemiş, kültür ve medeniyet alanında kurdukları külliyelere ve sosyal müesseselerle, geliştirdikleri hastaneler ve tedavi şekilleriyle, kervansarayları ve ticaret sistemleriyle ve açtıkları Nizamiye medreseleriyle, İslamiyeti bir kalkan içine almışlar ve dünya tarihinde muazzam bir yere ulaşmışlardır.
Malazgirt Zaferi ile büyüyen ve sonra gelişen Türk-İslam medeniyeti, Osmanlı Devleti içinde temel olmuştur.
Bu zafer, çok büyük bir coğrafyanın ve birçok milletin kaderini tayin etmiştir. Sonuçlarının etkisi günümüze kadar devam etmiştir.”