Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Kavukçu, karlı alanda ilginç performans sergiledi. Tabutun, geçmişten günümüze bir simge olarak, yaşam ve ölüm arasında bir nesne olarak yerini aldığını belirten Prof. Dr. Kavukçu, performansıyla dikkatleri çekti.
Kar ve tipi altında tabutu taşıyan, içerisine girip üzerini karla kapattıran Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Kavukçu, performans gösterisini gayesini şöyle anlattı:
"Mezar nasıl insanın öldükten sonra yattığı yer ise, tabut da bir nevi onun ölümünde yine ona eşlik edecek bir nesnedir. Hatta tabutun hayat ve ölüm arasında bir kapı görevi teşkil ettiği söylenebilir. İnsanın ölümü ve ölüm düşüncesi üzerine bir çok filozof ve din alimi fikir yürütmüştür. Ölümün bir son olduğu, ölümün bir son değil bir başlangıç olduğu tartışılmıştır. İnsanda ki ölüm korkusu üzerine teolojik, felsefi, edebi kitaplar yazılmış, güzel sanatlarda sayısız resim, heykel yapılmıştır ama ölümün insana yakınlığını ve insanın içinde oluştuğunu en iyi anlatanlardan biri olan Rainer Maria Rilke -Malte Laurids Brigge’nin Notları- adlı romanında dillendirir. 'Meyve içinde çekirdeği nasıl taşırsa, insan da içinde ölümü öyle taşır.' Belki de ölümün insana yakınlığı ancak bu kadar izah edilebilirdi."
"Bu çalışma özellikle teröre tepki amacını da içinde barındırmaktadır"
Mehmet Kavukçu, ölümü en çok hatırlatan nesnelerden biri ile temsili bir performans gerçekleştirdiğini kaydederek, "Sanatçı performansta bizi, varlık ve yokluk, yaşam ve ölüm, ayrılık ve kavuşma, şiddet ve sükunet gibi birbirine zıt duygular üzerinde düşünmeye teşvik ediyor. Sonsuzluk algısı ölümün soğukluğunu hissettirme çabası ile şiddetli soğuk ve karla birlikte kendine anlam aramakta, soyut-somut varlık ilişkilerini de kurmaktadır. Dış ve iç doğada yaratılmış olan yatay-dikey, doluluk-boşluk, siyah-beyaz gibi sanatın ve yaşamın temel verilerini dikkat çekici bir şekilde kullanmaktadır" dedi.
Kavukçu, karın bir anlamda saflığı ve temizliği temsil ettiğini belirterek, şunları söyledi:
"Bu performansta, mekanın ölüm düşüncesi ile örtüşen yönlerini, sanatın yol açıcı ve umut verici oluşunu da ele alınmaktadır. Doğanın ölümünü anlatan, aynı zamanda kontrast olarak korunması, beslenmesi, yenilenmesi ve şiddetli soğuktan etkilenip zarar görmeden bahara varabilmesini de ifade eden kar ile sınırsız bir espas ilgisinde kendi düşüncesini ifade eden sanatçı, ölüm ve yaşam ilişkisini de sorgulamaktadır. Sanatçı, bir gün kendisiyle de buluşacak olan, bir anlamda sonsuz yolculuğun ilk adımı bu nesne ile bütünleşik bir yaşam sergilemektedir. Bu bütünleşme insanlara ölümün varlığını, ondan korkulmaması gerektiğini, onun kaçınılamaz olduğunu da hatırlatarak bir ilişki kurma çabası içine girmektedir. Bu çalışmamla, insanımıza en büyük acıları yaşatan, belki de ölümün en sert yüzü ile karşılaşılan terör ve şiddetin kasıp kavurduğu bu dünyada, her an yaşanılabilecek olan ölümden korkulmayacağı anlayışını da betimledim. Bu çalışma özellikle teröre tepki amacını da içinde barındırmaktadır. Babası şehit olan bir çocuğun ‘Babam bu kutuda ne arıyor?’ sorgulaması ile tetiklenen bu çalışma, Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Tabut’ ve Nazım Hikmet’in 'Cenaze Merasimim' adlı şiirlerinin anlam ilişkisi ile de derinlik kazanmaktadır. Performansın gerçekleştirilebilmesi için yaptığı katkılarından dolayı Rektörümüz Prof. Dr. Ömer Çomaklı ve yönetimine teşekkür ederim."
İlginçliklerin peşinde koşuyor
Geçtiğimiz yıllarda kışın hurda otomobilleri küp bir düzenek yardımıyla havada asılı tuttuktan sonra, ıslatarak buzla kaplı bir heykele dönüştüren Prof. Dr. Kavukçu, şiddete tepki vermek amacıyla kombinadan satın aldığı 15 öküz başını, Güzel Sanatlar Fakültesi önünde yine küp şeklinde bir düzeneğe asıp, ıslatarak buzla giydirme yapmıştı. Prof. Dr. Kavukçu, Erzurum-Bingöl karayolunda giysilerine bağladığı uzun siyah kurdelelerle hızı 80 kilometreye varan fırtınaya karşı koşan çalışmaları ile de dikkatleri üzerine çekmişti.