ERKHABER / ERZURUM - Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) Başkanı Savaş Eğilmez, başarılı operasyonları ile teröre darbe vuran Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) hem yurt dışında hem yurt içinde bazı paralel ve taşeron gruplar tarafından her fırsatta yıpratılmaya çalışıldığını belirterek, "Terörle mücadele sadece MİT’in ya da diğer güvenlik güçlerinin görevi değildir. Terörle mücadele, bu ülkede yaşayan her bireyin, her kurumun görevidir" dedi.
Yaklaşık 4 bin yıllık Türk tarihinde kurulmuş olan devletlerin temel amacının ülke halkının her anlamda refahını tesis etmek olduğunu ifade eden ASİMED Başkanı Savaş Eğilmez, “Bu amaç doğrultusunda geliştirilen yöntemlerden biri de ülke güvenliğini korumak için kullandıkları istihbarat faaliyetleri olmuştur. Zamanla bu faaliyetleri geliştirerek istihbaratı devlet mekanizmasının en önemli teşkilatlarından biri haline getirmişlerdir. Türkçe'de casus için çaşut, ihbar işi için ise çaşutlama denilmiştir. Göktürk yazıtlarında haberci için sabçı denilmiş, yine haberci ve casuslara körüg, tıl ve tıgrak gibi isimler de verilmiştir. Göktürk kitabelerinde çeşitli toplumlarla girişilen mücadelelerde körüg denilen casusların kullanılmış olduğundan bahsedilmektedir. Göktürkler, İpek Yolu üzerindeki hakimiyet mücadelelerinde de Çin, Bizans ve Sasanilerin hareketlerini gözlemliyor, bunun için de özellikle tüccarları kullanıyorlardı. Ortaçağ'da istihbarat faaliyetleri Türk ve İslam devletlerinde Berid Teşkilatı vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Berid Teşkilatı posta işlerini düzenleyen bir kuruluş olsa da ayrıca istihbarat dairesi gibi görev yapıyorlardı. Türk tarihinde siyaset bilimi niteliği taşıyan ve devlet hayatına ilişkin kurallar ve tavsiyeler içeren eserler kaleme alınmıştır. Yusuf Has Hacib’in kaleme aldığı Kutadgu Bilig’de ve Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün yazdığı Siyasetname’de istihbarat faaliyetleri hükümdarın sahip olması gereken vasıflar arasında gösterilmiştir” diye konuştu.
Osmanlı Devleti’nde istihbarat faaliyetleri
Osmanlı Devleti’nde istihbarat bilgilerinin gönüllü casusluk, ulufeli (ücretli) casusluk, dil alma yöntemi, tüccar ve gezginlerden gelen haberler olmak üzere başlıca dört unsura dayandığını kaydeden Eğilmez, “Osmanlı Devleti’nde Sultan Abdülmecid ve sonra Sultan Abdülaziz dönemlerinde istihbarat teşkilatları oluşturulduysa da başarılı bir netice elde edilemedi. Sultan Abdülhamid yaşanan iç ve dış olaylar neticesinde güçlü bir istihbarat teşkilatının gerekliliğini değerlendirerek Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nı tesis etmiştir. Kendisi tahtan indirildikten sonra bu teşkilat 29 Temmuz 1908 tarihinde kapatılmıştır. 19. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti'ne karşı ayrılıkçı hareketlerin yoğunluk kazanması ve isyanların genişlemesi, istihbarat çabalarını da artırmıştır. Balkan Savaşı'nın (1912-1913) sonuna kadar Osmanlı Devleti'nde geniş olarak istihbarat yapan gizli bir teşkilata rastlanılmamaktadır. Balkan Savaşı'nın getirdiği kötü sonuçlardan sonra Osmanlı İmparatorluğu gibi üç kıtaya hükmetmiş, çeşitli ırk ve mezhepte çeşitli milletleri idare etmiş bir devlet için gizli modern bir istihbarat teşkilâtına mutlak surette ihtiyaç olduğu artık anlaşılmıştır. Enver Paşa tarafından Osmanlı Devleti'nin siyasi birliğinin korunmasını sağlamak, ayrılıkçı hareketleri önlemek ve yabancı devletlerin Orta Doğu'daki istihbarat ve gerilla faaliyetlerine karşı koymak amacıyla 'Teşkilâtı Mahsûsa' veya 'Umûru Şarkiye Dairesi' adı verilen bir istihbarat teşkilatı kurulmuştur” ifadelerini kullandı.
“Terörle mücadele sadece MİT’in görevi değildir”
Türkiye'nin resmi istihbarat örgütünün Milli İstihbarat Teşkilatı yani yaygın bilindik şekliyle MİT’in amacının da Türkiye'nin bölünmez bütünlüğüne, anayasal düzenine, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine ve milli gücünü meydana getiren bütün unsurlarına karşı muhtemel tehditleri önlemek olduğunu vurgulayan Eğilmez, “MİT özellikle coğrafi konumu itibariyle başta dünyanın en organize teşkilatlarından biri olan FBI olmak üzere diğer yabancı istihbarat teşkilatlarına göre çok daha zor bir görevi icra etmektedir. Sorunlu bir coğrafyanın tam merkezinde, milyonlarca mültecinin yaşadığı, birden fazla çok ciddi tehditlerin gezindiği, nerdeyse bilinen tüm terör örgütlerinin ve küresel güçlerin hedefinde olan bir ülkede görev yapmaya çalışan bu kurumun en büyük destekçisi hiç şüphesiz resmi ve sivil tüm kurumlarıyla bütün Türkiye olmalıdır. Ama yazık ki hem yurt dışında hem yurt içinde bazı paralel ve taşeron gruplar, sahip oldukları basın yayın gücüyle her fırsatta istihbarat teşkilatımızı yıpratmak ve itibarını zedelemek amacıyla faaliyet gösteriyorlar. Terörle mücadele sadece MİT’in ya da diğer güvenlik güçlerinin görevi değildir. Terörle mücadele, bu ülkede yaşayan her bireyin, her kurumun görevidir. Güvenlik güçlerimiz, cansiperane bir şekilde eli kanlı teröristlerle mücadele ederken, bizler de siyasetçilerimizle, akademisyenlerimizle, medyamızla, sivil toplum örgütlerimizle topyekun bu mücadelenin içinde olup, teröre çanak tutanlara ve ülkemizin geleceğini karartmaya çalışanlara karşı elimizden gelen tüm çabayı sarf etmemiz gerekiyor. Milli İstihbarat Teşkilatı devletimizin bekası, milletimizin varlığı adına çok önemli bir görevi ifa etmektedir. Canları pahasına devleti ve milleti için gözünü kırpmadan canını feda eden isimsiz kahramanlarımıza, millet olarak her platformda elimizden gelen her türlü desteği vermek en önemli vatandaşlık görevlerimizden biridir” açıklamasında bulundu.
Bu ülkede başta tarih akademisyenleri olmak üzere, konu ile ilgili tüm yetkililer canla başla çalışıp hiç olmayan soy kırımı ne yazık ki en az 10, 15 ülkeye kabul ettiremediler. Ama Ermeniler soy kırım yapıldı diye, 28 ülkeye bunu kabul ettirdiler. Siz sadece şifahi konuşuyorsunuz, realist olarak ortada bir şey yok.