Rahmetli Âkif'in ölüm gününde tarihsel bir olaydan ve bu olaya ilişkin Âkif'ın bir şiirinden söz etmek istiyorum. 711 yılında Arap müslümanlarca fethedilen İspanya'da " Endulús Emevi Devleti " kurulur. Bu devlet 8 asır Arap müslümanlarının egemenliğinde kalır. Endülüs'te göz kamaştırıcı bir medeniyet ve sanat merkezi inşa edilir. Burada yaratılan muazzam kültürel ve bilimsel gelişmeler Avrupa'dan yüz yıllar önce müslümanların ilk rönesansı olarak kabul edilir ve uygarlık alanında insanlığa ve insanlığın uygarlık yolunda bugünlere gelinmesinde çok ciddi ve çok önemli katkılar sağlar. 1492 yılına gelindiğinde ise İspanyollar karşısında artık geri çekilme ve seri mağlubiyetler başlamıştır.
Uzun süre taht kavgalarıyla sarsılan Endülüs'ün son hükümdarı olan Ebu Abdullah Muhammed Gırnata'yı İspanyollara teslim ettikten sonra tepeden son bir kez dah şehre bakar ve başlar hüngür hüngür ağlamaya. Annesi Ayşe dönüp oğluna bakar ve şu sözlerle seslenir ona "Vaktiyle bir erkek gibi savaşarak savunamadığın şeyler için, şimdi bir kadın gibi ağlamak yaraşır sana" Hâlâ o tepe "Arap'ın ağladığı yer" olarak anılır.
Âkif yaşanan bu trajik ve dramatik olay ile islâm tarihine uzanır ve bu utanç verici geri çekiliş ve mağlubiyet üzerinden Safahat eserinde yer alan şiiriyle geçmış ile hal arasında bir köprü kurar ve olayı ibretlik bir üzüntü ile tasvir eder. Şiirinin son dizelerinde islâm dünyasında müslümanlarca yaşanılan tembellikler ve aymazlıklar karşısında yaraya parmak başar, gelecek için karamsarlığa düşmeden kurtuluş yolunun ne olduğunu gösterir. Yaşadığı dönemdeki büyük yıkılış ve sarsıntılar ile tarihsel Endülüs olayı arasında bir bağ kurar. Bize "Sizin ağlamanız benzedi bir diğerine" diyerek ümitvar olmayı ve ne yapılması gerektiğinde hep birlikte tehlikeler karşısında dik durmayı öğütler. Rahmetli Mehmet Âkif kurtuluşu muhteşem bir beyitle izah eder: Allah'a dayan, sâye sarıl, hikmete ram ol / Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol"
Endülüs tâcı elinden alınan bahtı kara,
Savuşurken, o güzel mülkü verip ağyâra
Tırmanır bir kayanın sırtına, etrâfa bakar.
Bırakıp çıktığı cennet gibi zümrüt ovalar
Başlar ağlatmaya biçâreyi hüngür hüngür
Karşıdan vâlide sultan bunu pek haklı görür
Der ki: “Çarpışmadan erkek gibi düşmanlarla;
Şimdi, hiç yoksa, kadınlar gibi olsun ağla"
Bırakın mâtemi, yâhu! Bırakın feryâdı
Ağlamak fâide verseydi, babam kalkardı
Göz yaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz?
Bâri müstakbeli kurtarmaya bir azm ediniz
Ye’se hiç düşmeyecek zerrece imânı olan;
Sâde siz derdi bulun, sonra kolaydır derman.