.
Ölüm yıl dönümünde, bu büyük insanı ve şairi bir kez daha minnet ve rahmetle anıyorum. O, Yazdığı gibi yaşadı ve yaşadığı gibi yazdı. 'Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecek' dedi. 'Safahat' onun hayatı ve milletimizin de 'boy aynasıdır.' O 'boy aynası'nda, mazide yaşanılan güzelliklerimizle birlikte, yaşanılan dönemlerdeki 'hâl ü pür-melâlimizi' de ibretle seyrederiz. Âkif, sağa-sola çekilmeden ve saptırılmadan ve her türlü ideolojik bakışın ötesinde ve üstünde, milletimizin ortak değeridir. O örnek insan, hayatının felsefesini ve gayesini şu mısralarla ifâde eder.
Hayır hayâl ile yoktur benim alışverişim
İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim
Şudur cihânda benim en beğendiğim meslek
Sözüm odun gibi olsun, hakikat (doğru) olsun tek
Bizim Cumhuriyet Devri ve Öncesi Edebiyatımızda, 'cehâlet' ve 'taassuba', O'nun kadar düşman olan ve şiirlerinde 'cehâleti' yeren bir başka şairimiz yoktur. 'Cehâlet' ve 'taassup' denilen illet, yani hastalık ortadan kaldırılmadan, islâm dünyasının kurtuluşunun mümkün olmadığına inanmaktadır. Evvel-emir öldürülmesi gereken hakiki düşmanı, cehâlet ve taassup olarak görmekte...Tembelliği, taassubu ve aymazlığı büyük bir öfkeyle ve nefretle en çok o lânetler... Kahvehaneleri milletimizin katilleri olduğunu ifâde ederek, o batakhaneleri 'idrâkimizin söndüğü' ve insanlarımızın ölmeden önce, gömüldüğü bir miskinlik yatağı olarak görür ve gösterir.
Oyup sıçan gibi, her dört adımda bir kemeri
Deden mi açmış, o miskin kılıklı kahveleri
Dilenci şekline girmiş, bu sinsi câniler
Bu gündüzün bile, yol vermeyen haramiler.
Âkif'e göre din, 'bir huzur ve güç kaynağıdır.' 'İslâm güzel ahlâktır.' 'Din nasihattir.''Müslümanlık kahramanlıktır.' Batı dünyasının ilim-fikir ve san'at güzellikleri O'nu hayranlıklara boğduğu, şarkın tembelliği, cehâleti, taassubu...ruhunda derin fırtınalar kopardığı için, gördüğü gerçekleri bütün dehşetiyle yazmaktan kendini alamaz...İçerisinde yaşadığı Doğu dünyasını, tıpki bugün olduğu gibi, yıkılmış, çökmüş, kokuşmuş taraflarıyla, olduğu gibi gözler önüne seren ve tasvir eden bir şairdi. Zâten tasviri şiirimize sokan da, kendisi idi...
Bir taraftan 'cehâletin,' 'taassubun,' ikiliğin ve taklitçiliğin geri bıraktığı, öte taraftan sözüm ona 'medeni (!) avrupa ordularının' yakıp yıktığı, baştan başa viraneler haline getirdiği Türk Yurdunu, derin bir hüzünle seyreder. Vatanın ve geleceğin güzelleşmesi, milletin huzur ve esenliğe kavuşması için, zaman zaman hayallere dalarak, atiye ufuklar çizerken, geleceğe de karamsarlık yerine umut aşılar...
Sayısız mektep açılmış; kadın erkek oluyor
İşliyor fabrikalar, yerli kumaşlar dokuyor.
Mülkü baştan başa imar edecek şirketler
Halkın irşâdına hâdim yeni cemiyetler.
Durmayıp iş buluyor, gösteriyor, uğraşıyor
Gemiler, sahile boydan boya servet taşıyor.
Âkif'in tahayyül etmiş olduğu, o güzelliklerin ve gerçekleşmesini düşündüğü ideal ve arzularının, çağdaş cumhuriyetle realize edilmiş olduğunun bahtiyarlığını ve hazzını, şükürler olsun ki, bizler millet olarak gördük ve tüm görkem ve güzelliği ile yaşadık ve yaşıyoruz. Çağdaş medeniyet yolunda, emin ve kararlı adımlarla ve daha da ilerilere mesafeler alarak yürüyoruz.
Günümüzde, Osmanlı üzerinden Cumhuriyet, Cumhuriyet üzerinden Osmanlı tartışmaları yapılmakta, sakat ve eksik, aynı zamanda ideolojik bir tarih okuma biçimi ve yorumu sergilenmekte... Yapılan yersiz, anlâmsız ve hakikatten uzak, tartışmalardan biri de 'bir gecede câhil olduk veya olmadık' türü 'kayıkçı kavgası'dır.
Arkadaş! Tarih hesaplaşma-mücâdele ve intikam alanı değil...Tarih, zaman, mekân ve somut bulgu ve belgelerin yer aldığı ve derslerin çıkarıldığı, bir sosyal bilim alanıdır. Tarih maval ve masal alanı da değil.. Ne diyorsa odur ve öyle okunmalı...Gelin harf inkılâbından yıllar öncesinden, 'cehâlet' ve 'okur-yazarlık' maceramızı ve oranımızı, Âkif'in mısralarından dinleyelim ve artık boş ve anlâmsız tartışmalara ve itirazlara bir nokta koyarak, karar verelim. Âkif'e ve 'Safahat'a itirazı ve söylecek sözü olan varsa,
beri gelsin!
Felâketimizin başı hiç şüphe yok cehâletimiz
Bu derde çâre bulunmaz ne de olsa mektepsiz
Ne Kürt elifbâyı sökmüş ne Türk okur ne Arap
Ne çerkez'in ne lâzın var bakın elinde kitap
Hülâsa, milletin efrâdı bugün bilgiden mahrum
Lâkın unutmamak lâzım, zaman zamân-ı ulûm
×××××
Yıllarca asırlarca süren uykudan artık
Silkin de muhitindeki zulmetleri yak-yık
Bir baksana gökler uyanık yer uyanıktır
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır
Ey vah! Bu zilletlere sensin yine illet
Ey derd-i cehâlet sana düşmekle bu millet
Bir hale getirdin ki, ne din kaldı ne nâmus
Ey sine-i islâma çöken kapkara kâbus (cehâlet)
Ey hasm-i hâkiki (cehâlet) seni öldürmeli evvel
Sensin bize düşmanları üstün çıkaran el.
Âkif'in 1916-17 ve 1918'li yıllarda yazdığı ve 'Safahat'ında yer alan bu tarihî mısralarda, tüm islâm dünyasının, denilenin aksine, yıllarca değil, asırlarca süren 'cehâletini' ortaya koyan inkâr edilemez değerlendirmeler ve hakikatler karşısında, 'okur-yazarlık' ve 'bir gecede câhil kaldık' tartışmalarında, fazlaca içi boş ve abartılı sözler söylemeye ve daha başkaca efsâneler üretmeye, her halde hâcet olmayacak artık...Osmanlı'ya saygı duyarak, ama Cumhuriyet Türkiyesi'nin de hakkını inkâr etmeden tartışmak, en doğru ve insaflı olanıdır. 'Kralın hakkını krala, Sezar'ın hakkını Sezar'a verelim.
Milletimizin çilesine ve kurtuluş yoluna tercüman olan Âkif' ve 'Safahat' eseri, baş yapıt olarak okunmalı ve okutulmalı...Ruhu şâd olsun...