Bu söz 1588 – 1679 yılları arasında yaşamış İngiliz filozofu Thomas Hobbes’un sözüdür. Ona göre insanı kurt yapan neden insanın bencilliğidir. İnsanın bencilliği; sahip olmak ve kendisini var etmek için buna zorlar.
Bencilliğinin farkında olan insan her şeyi arzulayan ve elde etmeye çalışan olduğu için bu nimete kavuşana kadar bencilliğini gizleyebilir. Çünkü zayıflığının farkındadır. Bu nedenle siyasetin doğasından mı yoksa insanın doğasından mı bilinmez, insanın insana karşı, güçlü olduğundaki tutumu ile zayıf halindeki tutumu farklıdır.
Dinlerin ve ideolojilerin ilk doğduğu zamanlardaki insana karşı tutumu ile güçlendikten sonraki tutumları aynı mıdır?
Sefil insan mı yoksa güçlü insan mı daha alçakgönüllüdür? Goethe’nin ifadesiyle; “yalnızca sefiller alçakgönüllüdür.”
Türk siyasi hayatı seçimli ve partili hayata geçtikten sonra kurulan partilerin programlarına bakınca görürüz ki sözde ve özde birer kurtarıcı reçetelerdir. Öncelikle kendilerini iktidara taşıyacak insanlara şirinlik dağıtarak dost kazanmaya, temel sorunları beraberce çözmesi için işbirliğine çağırırlar. “Barış”, “kardeşlik”, “fedakârlık”, “dayanışma” ve “yardımlaşma” temel isteklerdir. Seçim sonrası işbaşına geldiklerinde; iyilik meleği olarak işe başlarlar.
Siyasette nimetlere kavuşmak için yapılan çaba “fedakârlıktır”, “dava arkadaşlığıdır”, “ kahramanlıktır” her ne sayarsanız sayın. İş dönüp dolaşarak kavuşulan nimetlerin paylaşımına geldi mi? Bu paylaşımda bencillik başını kaldırır hop; neler oluyor! der.
Dostlar çoğalıp güçlenince sıra düşmanları bulup yok etmeye gelir. Sevgi, kardeşlik ve dayanışma yerine kini, nefreti, düşmanlığı öne çıkarırlar. Başarıları kendilerindendir. Başarısızlıkları düşmanlarındandır. Bundan ötürü daha başarılı olamadıkları için ayak bağı olan kim varsa onları ortadan kaldırmaya girişirler.
Nimetlerin, mevki ve makamların paylaşılıp denizin suyu azalınca ve kıyı göründüğünde dostluklar yerini kıskançlığa ve kine bırakır. Siyaset giderek dostlarınızın azalması düşmanlarınızın çoğalması aşamasına gelir. Kısa ömrümüz içerisinde bu tutum ve davranışları ailelerimizde ve özellikle de siyasi hayatta gördük. Bu nimetten bize de pay ya da neden hep senin adına bu fedakârlıkları yapıyoruz dendiğinde ya kanuni yoldan ya da güç birliğiyle dışlanarak dışarı atılır.
Bir zamanların dostları olur düşman. Bunu adı “ ihanettir”, “ kemik yalayıcıdır”, “vefasızlıktır”, “dönekliktir ve “kadirbilmezliktir.”
Eğer bir de Nıccolo Machıavellı’nin (1469-1527) felsefesini siyasetlerine temel yapınca iş daha da zorlaşır. Maske düşmüş, kel görünmüş olur. “Devlet yönetiminde sevgi ve korku nadiren bir arada olacağından, ikisinden birini seçmek, gerektiğinde korkulur olmak, sevilir olmaktan daha güvenlidir.”
Korkulan bir yönetim kadrosu oluşunca şu anlayış da gelişir: “Siyasi hayat sonuçta komplodur. Savaşta başarı için casusluk, istihbarat ve hilekârlık, gizlilik ve dalavere gereklidir. Günlük hayatta dalavere ve hilekârlık ahlaken kabul edilemezse de siyasi lider bunları kullanabilir. Devletin esenliği yöneticinin sorumluluğudur. Hile ve dalavere dâhil mümkün olan her hangi bir yolla sağlanmalıdır. Kullandığı yöntemler yerine ulaştığı sonuçlara göre değerlendirilecektir. Akıllı bir yönetici kendi sözünü tutmaz tutmamalıdır da. Herkes senin nasıl göründüğünü, fakat çok azı gerçekten nasıl olduğunu bilir.”
“Dostlarınıza karşı zekânızı kullanmayınız” dense de siyasette zekâ sadece düşmanlarınıza değil, dostlarınıza da kullanılmaktadır.
Dostluklar baki dense de çıkar üzere kurulmuş dostluklara dostluk mu, yoksa çıkar ilişkisi mi denir?