Bütün bir divân edebiyatının en büyük kaside ve hiciv şairi Erzurum-Hasankaleli hemşehrim Ömer Nef'i, devrinin çalıp-çırpan düzeysiz devlet adamlarını pervâsızca hicvetmiş; tuttuğu bu yolda, talihsiz ve trajik bir şekilde ne yazık ki 4. Murat tarafından hayatına kastedilmiştir. Haksızlıklar karşısında hiç susmayan ve bu uğurda ölüme giden Ömer Nef'i, vaktiyle sipâhi ağası olan babasını da hedef almış... Kırım Hanı'na nedim olarak kapılanan ve kendilerini ihmâl eden duyarsız babasını da hicvederek şöyle yazmış:
Saâdet ile nedim olalı peder Han'a
Ne mercimek görür oldu gözüm ne tarhana
Peder değil bu belå-yı siyåhtır başa
Sözüm yerinde nola güç gelir ise Han'a
Benim züğürtlük ile ellerim taş altında
Muzâhrâfatın o dürr ü güher satar Han'a
Muzâhrâfat : Saçma-sapan. Değersiz-kıymetsiz
Şairin yazdıklarının günümüz Türkçesi ile anlâmı şöyle:
(Babam saadetle Kırım Hanı'na nedim olalı, gözüm ne mercimek ne tarhana görür oldu. Baba değil bu başımın kara belâsıdır. Sözüm Han'ı gücendirse bile yerinde sözdür. Ben yoksulluğun sıkıntısını çekerken, babam saçma sapan şiirlerini inciymiş, mücevhermiş gibi Han'a satmaktadır.)
Övgü ve sövgulerinde sınır ve ölçü tanımayan Nef'î, devrinde yolsuzluk, yoksulluk, rüşvet ve ahlâksızlığın son kereteyi bulduğu ve ehliyetsiz- liyakâtsız kişilerce yönetilen ve celâli isyânları ile de devlet çarkının iyice bozulması karşısında; devrin kifâyetsiz yöneticilerine karşı, kaza oku dediği hiciv oklarını kullanmaktan asla geri duymamış; gözünü budaktan ve sözünü dudaktan sakınmamıştır. Korkusuz ve sivri dilli Nef'i, abartılı da olsa, haklı olarak hicvettiği devşirme saraylı devletlülerden, hemen herkesin öfke ve husûmetini üzerine çekmiş bir şâir...Onun hakkında söylenen şu anlâmdaki Farsça beyit; Nef'i'yi karşı kabaran kin ve nefreti çok açık ve acı bir şekilde anlatır. "Adı Nef'î olan o hicivci şairin öldürülmesi tıpkı engerek yılanın katlı gibi, her dört Mezhepte vâciptır"
Divân şiirinde en çok gazel yazan üç şairden biri olan ve "Mecliste riyâ-pişeler etsin ko riyâyı / Meyhâneye gel gör kim ki ne riyâ var, ne mürâi" iğneleyici şâh beyitiyle medreseli softaların hışmını çeken Şeyhülislâm Yahya Efendi, bir şiirinde, bir taraftan şâir Nef'î'nin söz söyleme san'atında emsâlsız olduğunu över gibi görünürken, öte yandan onun sözlerinin câhiliye dönemi şairi İmrü'l Kays'ın şirk dönemlerinde, Kâbe duvarlarına asılan bedevî arap şiirlerine benzeterek, kendisine kâfirlik ithâmında bulunur. Bunun üzerine Nef'î, ince ve kıvrak zekâsı ile yüz yıllardır dillere pelesenk olan ve günümüzde de bazılarına ders olacak şu unutulmaz cevabı verir:
Bana kâfir demiş Müfti Efendi
Tutalım biz ana diyelim müselmân
Varıldıkça yarın rûz-i cezâya
İkimiz de çıkarız anda yalan
Bu kez de vezirlerdenTahir Efendi, Nef'î'ye kelp diyerek hakaret eder. Nef'î, divân siirinin ihâm ve tevriye gibi edebî sanatlarını kullanarak,Tâhir'i, temiz ve köpek gibi ikili anlâmlarıyla ve mecâzi ifadesiyle kendisinin temiz, vezir Tâhir Efendi'nin ise, sözlük anlâmıyla kelp olduğundan bahisle, asırlarca unutulmayan sözlerle hafîzalara nakşedilen, san'atsal müthiş bir göndermede bulunur.
Tâhir Efendi bana kelp demiş
İltifâtı bu sözde zâhirdir
Maliki mezhebimdir benim zirâ
İtikâtımca kelp Tâhir'dir
Vezir Bayram Paşa için yazdığı "a köpek" redifli son derece ağır şiiri onun sonunu hazırlar. Bir gün, Nef'î'nin Sihâm-ı Kaza (kaza okları) isimli eserinde yer alan küfürlü hicivlerini zevkle okuyan 4. Murat'ın otağının yakınına yııldırım düşer ve ölümden döner. Bunu fırsata dönüştüren Nef'î düşmanları, hemen pâdişâha koşarlar ve Nef'î'nin bu küfürlü şiirlerinin Allâh'ın bile hoşuna gitmediğinden söz ederek, pâdişâha nerdeyse şehit olacağını ve bu yüzden de bu uğursuz kişinin bir an evvel katline fermân buyrulmasını ısrarla tâlep ederler. Nitekim, şu beyitle de, Nef'î'nin sonunun yaklaştığına işaret edilir ve neticede, düşmanlarının mütemâdiyen tahrik ettikleri pâdişâhın öfkesiyle de emellerine nâil olurlar..
Gökten nâzire indi sihâm-i kazasına
Nef'î kendi diliyle uğradı Hakk'ın belâsına
Saltanatında kendi rûh ve kişiliğini adetâ Nef'i' de bulan ve kendisi de şâir 4. Murat, Nef'î'yi huzura dâvet eder ve son olarak olüme giden hâzin yolda, aralarında şu muhavere geçer: Birçok suallerden sonra 4. Murat: kendisini de dolaylı olsa da hicveden Nef'i'ye; "Evet şâir; peki ya şu mısralar: Sen bu ülkeye hâkim olalı ey şâh; zulûm Murâdî mahlâsını kullanır; ( Murâdî 4. Murat'ın şiirlerinde kullandığı mahlâstır ve bu mahlâsla kendisinin imâ edildiğini hatırlatır.) sen üslûptan anlarsın koca şâir." "Nef'i'nin uslûbunu andırıyor hünkârım" "Halka rezil edersin sadrâzamımı, vezirlerimi... Beni temsil edenleri kepâze edersin" " Siz de pâdişâhım, sizi temsil edenleri rezil ve kepâze olmayacak kişilerden seçin" tok cevabını verir.
Hünkârın, "Beni dahi kayırmasın şâir" sorusuna, "Sultanım, çarpıklıkları gördüm mü ölsem dile getirim onları" "Bilirsin severim seni şair; ölmeni ister miyim?" "Evet hünkârım, öldürdükten sonra yasımı tutacak kadar." sözleriyle, vaktiyle hünkârın iltifât ve ihsânlarına nâill olan Nef'i gibi şâirlik gücü yüksek ve kaside alanında benzersiz bir edebì kişilik ve dehâ artık gözden çıkarılmıştır. Sultan her zamanki gibi, öfkesine bir kez daha yenilmiştir. Ölüm buyruğunun hemen öncesinde; 4. Murat'ın huzurunda korkusuzca okuduğu ve bir bakıma mizâç ve kişiliğini yansıtan muhteşem "Sözüm" şiirinin, günümüz Türkçesi ile söylenişi şöyle:
En derin uykulardan kaldırandır sözüm
Güne el bağlayanı yıldırandır sözüm
Zemini zamanı daralmış olanlara
Gönüllerince zemindir zamandır sözüm
Zâlim beni bir işâretle kahretse de
Onun ordusuna karşı koyandır sözüm
Cihân saltanatları zamanla sönerken
Yandıkça daha da parıldayandır sözüm
Güç verir, bilinç üretir, sevinç bağışlar
Yüzü gülmemişlere armağandır sözüm
Ey mutsuzluk gecesinde bunalanlar
Müjde size yıldızları saçandır sözüm
Dünya bir benimdir diyenlere derim ki
Bu sofrayı herkeslere açandır sözüm
Varsın günün sultanları değer vermezsin
Onlar göçüp gidince de sultandır sözüm
Şiir tekniği hayli yüksek; yeni imge ve çağrışımlarla divân şiirine olağanüstü mûsikî bir zevk ve ahenk katan ve "Sözde nâzır olmaz bana ger âlem olsa bir yana / Pür-tumturâk u hoş edâ ne Hâfızem ne muhteşem" gibi mısralarla, söz san'atında kimselerin kendisiyle bir olamayacağını ve boy ölçüşemeyeceğini terennüm eden öz bir güvenle, kendisini Fars şâirleriyle mukayese eder ve divân şiirinde ilk kez bir Osmanlı şâirinin farsın büyük şâirlerinden Hâfız ve Muhtesem gibilerinin fevkinde olduğunu gören ve söyleyen bir şairdır Nef'i...
4. Murat gibi gazâbı ve hiddeti sınırsız ve keyfi ve anlık kararlarla, mâsum da olsa, birçok can alan bir padişâhtan bile korkusu olmayan bir şairdır Erzurumlu Nef'i...Pâdişâha "aferin"diyebilecek cesâret ve yüreklilikte bir şâirdir Nef'i... 4. Murat'ı övdüğü bahâriye kasidesinde: onun şâhlar şâhı bir hâkân olduğunu söylerken; kendisinin de onun hâkânı olduğunu imâsında bulunacak kadar da kendisinde emin ve gururu yüksek bir şâirdir Nef'i...
Sen bir şeh-i zişânsın şâhenşeh-i davrânsın
Yani ki sen Hâkânsın devrinde ben Hâkâniyem
Hemen tamamı devşirmelerden oluşan saraylı yöneticiler arasında, hakettiği yeri bir türlü bulamayan ve yeteneğiyle mütenâsip olmayan işlerde tutulan bir şâirdir Nef'i... Bunun öfkesini duyar ve bu öfkeyi hicivlerine yansıtır. Ölüme de korkusuzca yürüyen ve bir odunlukta boğdurularak cesedi bir çuval içinde, Sarayburnu'n'da denize atılarak balıklara yem edilen Anadolu Türk'ünün bu tâlihsiz, ama bu yiğit şairine rahmet diliyorum.