SUÇLU KİM!

  • Büyükşehir-1

19.05.2014 tarihinde Soma ilçesinde maden ocağında meydana gelen elim kazada 301 vatandaşımız vefat etmişti. Bu anlayış üzerine KARA ÖLÜM VE KADER başlıklı yazısını yazmıştım. Şimdi de Bolu’daki Grand Kartal Otel yangınında 78 vatandaşımızın vefat etti. Allah’tan rahmet diliyorum.

 

Şimdiki gibi o zaman da suçlu aranarak tartışmalar yapılıyordu.

 

Ben dikkatlerinizi şu konuya çekmek istiyorum: Medeniyet olarak üzerinde durmamız gereken konu Allah inancımız üzerinde daha sahih ve doğru düşünerek inancımızı yeniden sorgulamamızdır.

 

Kaza ve kader konusu deprem, salgın, yoksulluk, yangın gibi ülkemizde yaşanan felaketlerde hep gündeme gelir.

 

Kuranı-Kerim’de Allah’a, kitaplara, meleklere, resullere/ Tanrı elçilerine ve ahret gününe iman edilmesi istenir.  Ehl-i sünnet ulemasınca kaza ve kader altıncı madde olarak imanın şartlarına eklenmiştir. (Prof. Dr. Hüseyin Atay, İslam İnanç Esasları).

 

Bugün İran’ın resmi mezhebi olan Şii-İmamiyye’ye göre imanın şartları Ehli-Sünnet’in anladığı gibi değildir. Usulu’d-Din yani inanç esasları beştir. 1- Tevhid. Bu da kendi arasında dörde ayrılır: a- Tevhid-i Zat, b- Tevhid-i Sıfat, c- Tevhid-i Fiil, d-Tevhid-i İbadet. 2- Nübüvvet. 3-İmamet. 4-Adalet. 5.Mead. (Geniş bilgi için Prof. Dr. Ethem Ruhi Fığlalı, İmaiyye Fırkası).

 

Hapishanemizdeki mahkûmlara “kader kurbanı” denilir. Arabalarımızın arkasında “kaderimse çekerim”, “alın yazısı”, “kahpe felek”, “kötü kader” söz ve yazılarına çokça rastlamaktayız.

 

Birisini yola uğurlarken” Allah kaza bela vermesin” diye dua ediyoruz. Bir dakika durun ve düşünün Allah niye kaza bela versin. “Yüce Allah’ım kazadan ve belalardan esirgesin” desek daha doğru dua etmiş olmaz mıyız?  Yine dualarımızda: “Allah ağzımızın tadını bozması” diye dua ediyoruz. Bakın hep belamızı, mutsuzluğumuzu veren kim? Allah değil mi? Haşa!

 

Kaderi hayatımızın başarılarında değil, başarısızlığında gündeme getirir, suçlu ararız. İyi işler ve başarışlar kendimizin yeteneğinden, zekiliğinden, iş bilirliğinden dolayıdır. Her gün öğrencimizden zayıf not almışsa hocam sen zayıf verdin, yüksek not alırsa ben aldım sözlerini duyarız.

 

Evlenirken Allah seni bana yazdı, iyi ki karşıma sen çıktın güzel sözler ileri sürülür, evlilik yürütülemez, geçimsizlik çıkınca da ne yapalım kaderim böyleymiş, sebep olanın ocağı batsın denir.  

 

Kimse sorumluluk almak istemiyor. O halde suçlu kim? “Kaderin öznesi” olan Yüce Allah! Haşa!

 

Oysaki hepimiz suçluyuz.

 

Milli şairimiz Mehmet Akif, Allah, kader, tevekkül anlayışımızın sakatlığını Safahat’ında “VAAZ KÜRSÜSÜ” bölümünde ne güzel dile getirmektedir:

 

Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında

"Kadermiş!" Öyle mi Hâşâ, bu söz değil doğru:

Belânı istedin, Allah da verdi... Doğrusu bu!

Taleb nasılsa, tabî´î, netîce öyle çıkar,

Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var

"Çalış "´ dedikçe şerîat, çalışmadın, durdun,

Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!

Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!

Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,

Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!

Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,

Birer birer oku tekmil edince defterini;

Bütün o işleri Rabbim görür. Vazîfesidir...

Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir!

Çoluk, çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak...

Hudâ vekîl-i umûrun değil mi Keyfine bak!

Onun hazîne-i in´âmı kendi veznendir!

Havâle et ne kadar masrafın olursa... Verir

Silâhı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;

Levâzımın bitivermiş, değil mi Ekleyen O!

Çekip kumandası altında ordu ordu melek;

Senin hesâbına küffârı hâk-sâr edecek!

Başın sıkıldı mı, kâfi senin o nazlı sesin:

" Yetiş!" de kendisi gelsin, ya Hızr´ı göndersin!

Evinde hastalanan varsa, borcudur: Bakacak;

Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.

Demek ki: Her şeyin Allah... Yanaşman, ırgadın O;

Çoluk çocuk O´na âid: Lalan, bacın, dadın O;

Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdir-i veznen O;

Alış seninse de, mes´ûl olan verişten O;

Denizde cenk olacakmış... Gemin O, kaptanın O;

Ya ordu lâzım imiş... Askerin, kumandanın O;

Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;

Tabîb-i âile, eczâcı... Hepsi hâsılı O.

Ya sen nesin Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!

Biraz da saygı gerektir... Ne saygısızlık bu!

Hudâ-yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;

Utanmadan da tevekkül diyor bu cür´ete... Ha

 

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.