ERKHABER / ERZURUM - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin tarafından hazırlanan iddianamede, HDP'nin genel başkanından üyesine kadar görev yapmış veya yapmakta olan partililerin, bugüne değin ısrarla PKK terör örgütüne “terör örgütü” ve onun aktif olarak bölücü yıkıcı eylemlerine katılan elemanlarına da "terörist" diyemedikleri belirtildi. HDP'nin bölücü terör örgütünün vesayeti altında ve onun talimatları doğrultusunda hareket ederek seçimlere de terör örgütünün dikte ettiği adaylarla girdiği ifade edilen iddianamede, "Davalı parti zaman zaman PKK-KCK ile işbirliği altında zaman zaman ise onun direktifleri doğrultusunda yaptığı faaliyetleri-açıklamaları- gerçekleştirdiği eylemleri meşrulaştırmak için aldığı oylara sığınmış ve tüm enerjisini PKK-KCK silahlı terör örgütüyle birlikteliğine harcamıştır. Ne yazık ki bir siyasi partiden beklenen bağımsız bir politika üretememiş Kandil'in ve İmralı'nın dayattığı politikaları hayata geçirme konusunda kendini görevli adletmiş ve silahlı terör örgütünün gölgesi altında siyasi çıkar elde etmeye çalışmıştır. Davalı partililer kendi deyimleri ile sırtlarını PKK'ya dayamışlardır. PKK yöneticilerinden Cemil Bayık'ın 'PKK olmasa HDP yüzde 5 oy alamaz' sözü de bu hususu doğrulamaktadır" denildi.
Gerek partinin merkez organlarında gerekse teşkilat kademelerinde görev alan partililerin adli sicil kayıtlarının incelenmesinde terör suçlarından hüküm giymiş çok sayıda kişinin parti üyesi yapıldığı ve bu kişilerin değişik parti kademelerinde göreve getirildiğinin anlaşıldığı vurgulanan iddianamede, "Davalı siyasi partinin bahsi geçen suçlardan kesinleşmiş mahkumiyet kararı bulunanları partiye üye kaydetmesi ve partinin değişik kademedeki teşkilatlarında göreve getirmiş olması tesadüfi değil devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak amacına yönelik bilinçli bir kadrolaşmanın ürünüdür ve parti üzerinde terör örgütünün ne kadar etkin olduğunun açık bir göstergesidir. Davalı partinin genel başkan dahil merkez organlarında görevli yöneticilerinin, taşra teşkilatındaki yöneticilerinin, belediyelerde görevli yöneticilerinin ve milletvekillerinin her fırsatta PKK'lı teröristleri öven, onları yücelten ve ülkemizin bir bölgesini 'Kürdistan' olarak göstermeye yönelik ifadelerinin gayesinin halkı kin ve düşmanlığa sevk edip kargaşa ortamı oluşturmaya yönelik olduğu ve bu şekilde terör örgütünün amacına hizmet ettiği aşikardır" değerlendirmelerine yer verildi.
"Davalı parti hiçbir milli meselede Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanında yer almamış aksine Türk devletinin ve milletinin karşısında yer alan kim varsa haklı olup olmadıklarına bakmaksızın ön kabulle onların safında yer almayı tercih etmiştir. Bunun son dönemdeki örnekleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin Türkiye'nin sınır güvenliğini sağlamak amacıyla yaptığı Fırat Kalkanı Harekatı, İdlip Operasyonu, Zeytin Dalı Harekatı, Barış Pınarı Harekatı, Bahar Kalkanı Harekatı ile Gara Operasyonuna karşı takındığı olumsuz tavırdır. İddianamede de yer aldığı gibi bir kısım parti üyesi halkımız arasında kin ve düşmanlığa tahrik içerir şekilde terör örgütü PKK/YPG'nin görüş ve amacı doğrultusunda ve örgütün çağrısı üzerine, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gayesi ve kapsamı belli olan operasyonlarını işgal girişimi gibi göstermeye çalışarak terör örgütüne destek sağlamışlar ve terör örgütünün propagandasını yapmışlardır. Terör örgütünü, terörü lanetlemeyi bırakın tek bir eleştiri cümlesi bile kurmayan veya kuramayan davalı partinin şiddeti, terörü, teröristi öven, onları kutsayan beyanatlarının ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı düşünülemez. Siyasi partilerin, her türlü faaliyetlerinde devletin ülkesi ve milletiyle bölünmezliği temel kuralına uymaları, ülkenin ya da ulusun bütünlüğünün bozulması sonucunu doğurabilecek her türlü eylemden kaçınıp, çalışmalarını bu bütünlüğü daha da pekiştirecek biçimde titizlikle yürütmeleri Anayasal ve yasal zorunluluktur."
Teröre destek verip ondan destek alan bir siyasi partinin Anayasa ve yasaya göre varlığını sürdürmesinin mümkün olmadığı anlatılan iddianamede, "Bir siyasi partinin, siyasi faaliyet görüntüsü altında ülkenin tamamının huzur ve güvenliğini olumsuz yönde etkileyen, tüm vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinden yararlanmalarını engelleyen veya ortadan kaldıran terör eylemlerini desteklemesi, bunları meşrulaştırmaya çalışması ve hatta bizzat organları vasıtasıyla bu eylemleri işlemesi demokratik olsun olmasın dünyanın hiçbir ülkesinde kabul ve koruma göremez. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin de yukarıda sayılan eylemleri gerçekleştiren böyle bir partiyi Anayasa ve yasaların çizdiği çerçeve karşısında kabul etmesi mümkün değildir. Davalı HDP demokratik sistemin çerçevesini çizdiği bir siyasi partiden çok bölücü terör örgütü ve lideri tarafından yönetilen ve yönlendirilen ulusal ya da uluslararası her ortamda örgüt amaçları doğrultusunda faaliyet gösteren bir oluşum niteliğini haizdir. Geçmişte de aynı vasıftaki partilerin yine aynı nedenlerle açılan davalar sonucu kapatılmış olmalarına rağmen davalı partinin ısrarla geçmişteki kapatılan diğer bölücü partilerin yolundan gitmesi, terör örgütü PKK-KCK ve elebaşının direktifleri ile faaliyetlerde bulunması temelli kapatma yaptırımını meşru, orantılı ve zorunlu kılmaktadır. Davalı partinin (bölücü terör örgütü PKK ile amaç birliği doğrultusunda) ülkeyi ırk esasına dayalı olarak bölüp ayrı bir devlet kurma hedefine ulaşmada bölücü terör örgütü vasıtasıyla şiddet unsurunu kullanmada kararlı olduğu toplumun her kesimince bilinmektedir. Bu hal ve şartlarda Anayasanın 3. maddesinde ifadesini bulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak ve toplumun huzur, güven ve birlikteliği için davalı partinin temelli kapatılması hukuksal bir zorunluluktur" ifadeleri kullanıldı.